8 Kasım 2014 Cumartesi
MALTA İZLENİMLERİ
1 Kasım 2014 Cumartesi
27 Ekim 2014 Pazartesi
MEYVENİN LEZZETİNİ BİN KAT ARTIRMANIN FORMÜLÜ!
8 Ekim 2014 Çarşamba
27 Eylül 2014 Cumartesi
6 Eylül 2014 Cumartesi
9 Mayıs 2014 Cuma
21 Mart 2014 Cuma
24 Şubat 2014 Pazartesi
DİNLENMEK Mİ, DEMLENMEK Mİ?
Kızılderili sözlerini ve hikâyelerini hep sevmişimdir. Onlardan bir tanesinde şöyle anlatılır:
Bir dağ yolcuğunda birkaç Kızılderili, beyaz adama eşlik etmektedir. Yolculuk zorludur. Beyaz adam beklemeyi istemediği
için, hemen zirveye ulaşmak ister. Hedefe odaklanmıştır. Kızılderililer
ise biraz tırmandıktan sonra oturup geldikleri yöne doğru bakarlar.
Beyaz adam tekrarlanan bu durumun yolunu yavaşlattığını düşünür. Anlam
veremez ve sorar:
"Neden iki de bir durup oturuyorsunuz?"
Kızılderilinin verdiği cevap, ruhunu dinlendirip, yaşadıklarını demlendirmeye çalışan herkes için bir cevap sunar.
"Çok hızlı hareket ettiğimizde ruhumuz gerilerde kalır, arada bir durup onun gelmesini bekliyoruz" der.
Yaşadığımız hayat tam bir uyaran bombardımanı... Sürekli bir şeyler
görüp, bir şeyler duyuyoruz. Haberler, internet, insanların
söyledikleri, otobüste, vapurda yanımızdakinin konuştukları, okudukları,
sürekli çalan telefon ve televizyon... Kulağımıza bağıran ve fısıldayan
her şeyi eleyecek, susturacak ve dinlendirecek bir zamana ihtiyacımız
var. Tüm yaşadıklarımızı ve bize öğretilmek istenen, yaşarken anlamamız
murat edilen her şeyi fark etmek için bir mola vermek gerekiyor.
Yeniden kalabalığın ve keşmekeşin içine girmeden, seyretmek ve
seyredilmek arzusundan, görmek ve görülmek hevesinden vazgeçip kendinle
baş başa kalabildiğin, sessizliğin sesini dinleyerek demlenerek
dinlendiğin bir tatile gitmek... Bir tatili yaşamak...
Kişisel
gelişim kitapları bize her zaman hedefe odaklanmamızı öğütledi. Bu bilgi
o kadar işledi ki içimize, süreci unuttuk, süreçte öğrenmeyi unuttuk.
Kadim öğretilerde sonuca göz dikilmez, yolda yürüyüşün kadar, geride
yaşadıklarınla da helalleşmen öğütlenir. Batıya dair söylemlerde hedef
ve onun getireceği hazza odaklanılır. Beklemeye razı olmayan, bir
lezzetin peşinde geride bıraktıklarına ve kırıp döktüklerine bakmadan,
hesaplaşıp helalleşmeden koşarak devam etmek... Yaşadıklarından geriye
sana ne kaldı? Ruhun neleri bekledi, neler öğrendi, hangi sorusuna hangi
cevaplan buldu, kendi unuttuklarını ona hatırlatanı fark edebildi mi?
Biz her şey yanından gittiğinde, yüreğiyle ve onun sahibiyle baş başa
kalan bir Peygamberin ümmetiyiz. O içiyle hesaplaşan, onunla konuşan,
yaşadıklarını anlamak, onları doğru okumak ve devam edebilmek için
yavaşlayan, ruhunu bekleyen bir insandı. Hedefi belliydi, ama o yoldaki
işaretleri doğru okumaya çalışırdı. Yolda karşılaştıklarını atlayıp
geçmezdi, onları ve onlarla yaşadıklarını önemserdi. Yolda yaşadığı her
şeyi anlayabilmek için durur beklerdi. Yüreğinde demlendirmeden de
söylemezdi.
Biz de bu fevri halimizden vazgeçmeliyiz... Bir çayın
tadının gelmesi için yavaş yavaş demlenmesi gerektiği gibi, biz de
yavaşlamalıyız... Hayattan vazgeçmeden, ona da kapılmadan,
sürüklenmeden, içimizdeki hıza bir dur deyip, frene basıp öyle bir tatil
yapalım... Yaşadığımız, gördüğümüz ve duyduğumuz her şey yerine
otursun... Ayıklansın, temizlensin, tasnif edilsin, demlenmek için bir
taşım kaynama süresinden sonra biraz daha beklesin... Ruhumuz tüm
yaşadıklarına yetişsin, onları tartsın, çözsün ve anlasın... Hepsinden
kendine verilen payı öğrensin... İşte o zaman sükûnet bulup, gerçekten
dinlenmiş olmanın tatlı huzurunu hissedeceğiz...
BANU YAŞAR
Psikolog/Psikoterapist
19 Şubat 2014 Çarşamba
GEMİ LİMANDAYKEN
10 Şubat 2014 Pazartesi
EĞİTİM MÜFREDATIMIZDA Kİ ORMAN KANUNU
7 Şubat 2014 Cuma
HARAMA BAKMA UNUTURSUN
27 Ocak 2014 Pazartesi
ÇEVRE NASIL KORUNUR?
24 Ocak 2014 Cuma
ALLAH EN ÇOK NEYE KIZAR?
20 Ocak 2014 Pazartesi
18 Ocak 2014 Cumartesi
AÇSINIZDIR.
montu bile çıkarıp askıya asmak gelmez içinizden. Önünüzde kumandalar durur. Hayatın uzak kumandaları ile yalnızlığınızı buluşturursunuz. Bir düğmeye basınca televizyon kulağınızdaki bir çınlama ile açılır. Yalnızlığımız arttıkça televizyon kanallarının sayısı da artıyor. Muhtemelen uydu kanalını taktırmışsınızdır eve. Sessizce bakarsınız televizyona. Sesini ne kadar açarsanız açın sessizlik bastırılmaz odadaki. Oda muhtemelen karanlıktır. Bir görüntü gelir karşınıza hoşunuza gider, gülmek için, gülmenize eşlik etmek için bir yüz ararsınız. Yoktur. Hafif bir tebessümle geçiştirirsiniz atılması gereken bir kahkahayı. Bir başka görüntüde korkarsınız yanaşacağınız kimse yoktur yanınızda bir sonraki kanala sıçrarsınız. Televizyonun çoğul izlendiğini bilmenin huzursuzluğu ile kırmızı bir noktadan kapatırsınız. Camdan dışarısı karanlıktır. Ama yine de bakarsınız.
16 Ocak 2014 Perşembe
SON NEFES
Buna sohbet mi desem konferans mı desem ne desem :)
Çok hoş konuşuyor ben beğendim ve etkili...
Allah razı olsun...
KURTULUŞ DUASI
15 Ocak 2014 Çarşamba
14 Ocak 2014 Salı
EVLADIM BU KUŞU KİM BOYADI?
10 Ocak 2014 Cuma
7 Ocak 2014 Salı
BİRİ BEYAZ BİRİ SİYAH İKİ KEDİ
3 Ocak 2014 Cuma
GRİP BOMBASI
Bu başlıkta birazcık haber programlarındaki kısa başlık gibi oldu yada manşet haber gibi ama olsun artık medyanın etki alanındayız zaten değil mi o kadarcık olsun...
Yaklaşık bir yıl önce 28 Aralık 2013 Cumartesi günü başladı grip yolculuğu. Dünyanın en iyi annesi gitmiş olduğu misafirlik dönüşü şiddetli titreme sonucu biz bilmesekte her doktorun rahatlıkla anlayabileceği gribal enfeksiyonuna yakayı kaptırmış olduğu anlaşıldı. Herşeyden bihaber ve hayata toz pembe olmasada mavimtrak bakan ben ise Pazartesi gecesi annemlerden çıkıp arabama bindiğimde kimseden habersiz yaşadığım titremeler sonucunda şifadan nasipdar olduğumu anladım. Ancak işin aslı daha sonra çıkacaktı. Bu bilindik griplere benzemeyen gribin yanında vücudun zayıf bölümlerinide arızalandırıp yanında götüren türden bir hastalık imtihanı imiş. Sonradan anladık ama iş işten geçmiş, bizim de nasibimize doktor sebebine tutunup, ilaçların arkasındaki şifa dağıtan ilahi iradeye boyun bükerek, kendi ellerimizle yürüdüğümüz Yüce Allah tarafından ifade edilen "Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder. Şura Suresi 30. Ayet" bu imtihan alanından yüz akı ile çıkmak düşüyormüş.
Bu kadarlık yaşımda bir sürü rahatsızlık yaşamıştım. Bir sürü kaza, hastalık, alerji geçirdim. Çocuklarım ve eşimde geçirdi. Ancak bu kez daha bir farklı idi. Belkide bana öyle geliyordur. İnsan unutkandır ya hani öncekilerin zorluğunu unutmuşumdur.
Çocuklardan ikisi rahatsız, eşim rahatsız ben rahatsız. beş kişilik aileden dört kişisi rahatsız :) Allah bundan geri bırakmasın. Bu günkü günümüze sonsuz şükürler olsun.
Hastalık hımmm, tarif edeyim unutmamak adına geri dönüp okuduğumda... Pazartesi gecesi bir yattım, yatakta mıyım yoksa taş üzerinde mi, üşüyor muyum, yanıyor muyum, uyuyor muyum, uyanık mıyım hiç belli değil. Belli belirsiz rüyalar görüyorum, hayaller, bir sürü saçma bişiler, isteriksiz inlemeler, sanrılar, öksürükler... Çocuklar rahatsız onların sesleri, öksürükleri, burunları akar, gelirler bişiler söylerler ama yardım beklenen de yardım bekleyenlerden aşağı kalır yanı yok. O akşam eşimin ısrarı ile pekmez içtim. Pekmezin etkisi ile olacak ki içimdekileri dışarı çıkarttım. Gözüm açıldı, maymun olmasa da bu kul Allah'ın izni ile gözünü açtı.
Haydeee acile muayene sonucu gribal enfeksiyon sonucu aşırı ilerlemiş bronşit. Eşimde aynı şekilde gribal enfeksiyon yanında bir kaç porsiyon sinüzit almış. Allahtan benim bronşit porsiyonum daha azmış. Ortanca çocuğu doktora götürdük. Sabahlı akşamlı 10 iğne verdi. Küçük çocuk ateş ikilisinin kuşatması altında perişan, 3 kez doktora götürdük. İğneye git gel, doktora git gel. Bizim hastalıklar cümbüş yapıyor gelişiyorlar. Bakalım inşaallah çocuklar iyileşsin de sıra bize gelecek.
Bende amma yazmışım. Uzun yazmak için hasta olmak lazım heralde :)
Şikayetimiz yok Yaratandan, çok şükür. Bu günümüze. Önümüzde o kadar çok nimet var ki! Saymakla bitiremeyiz.
Cümlelerim anlamdan uzak bitişik ve bazen daldan dala atlamış gibi durabilir. Bunun için özür diliyorum.
Son olarak her hastanın istemeye hakkının olduğunu düşündüğüm dua istemeye geldi sıra...
Bizlerin ve bildiğimiz bilmediğimiz tüm insanların şifaya kavuşmasını diliyorum. Dua edelim inş. Önce manevi şifaya sonra maddi... Manevi şifa İslamla şereflenip bunun idrakinde olmak, maddi şifayıda fiziksel zindelik olarak alabiliriz.
Hastalıklarımızın İnsanlığın Yüzakı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (@)'ın aşağıdaki hadisinden umutlanarak işlediğimiz sayısız günahımıza keffaret olmasını Yaratıcımız, Eğiticimiz, Şifa Kaynağımız Yüce Allah'tan niyaz ederim...
Ebu Hureyre ve Ebu Said (ra)'nın anlattıklarına göre, Resûlullah (@) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur."
Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966)
Hayırla Kalın...