26 Eylül 2010 Pazar

KOZA KELEBEĞİ BİLMEZ – ROBİN SHARMA

Koza Kelebeği Bilmez – Robin Sharma



Son günlerde Kişisel gelişim konusunda okuduğum kitaplardan bir tanesi. Öyle beklediğim kadar faydalı olmadı bana yinede hayada dair alınacak notlar ve öğütler yok değil. Ferrarisini Satan Bilge isimli kitabın yazarından. Bu kitaptada kısaca değinilmiş ama ben okumadım henüz. Elime geçerse okumayı düşünüyorum. Netten araştırdığım kadarı ile iyi diyorlar kitaba ama bakalım...
Genel olarak islam dininde bulunan ancak müslümanların unutmuş olduğu ve şeklen yatığı bir takım davranışlardan bahsediyor. Bu öğütlerini Budist rahiplerinden öğrendiği erdemler olduğunu yani Himalayalarda yaşadığı iç aydınlanma sonucu edindiğininden bahsediyor kahramanımız. Kısaca hayata direnme akışına bırak diyor ve Hiçbir insan kendiliğinden kötülük yapmaz belirli bir geçmişi vardır diye ekliyor. Ayrıca insanın doğduktan sonra yaşadıkça çevresi tarafından ilk özgünlüğünden uzaklaştırıldığını ve sürüleştirildiğinide eklemeden geçmiyor. Yadan benim kitaptan aklımda kalanlar bunlar.
Birde alıntı :
"Hayatın iki yaka arasından akan bir nehir olduğunu fark eden bir bilge, bunu çok iyi ifade etmiş. Bir yakada mutlulukları buluruz, öbüründe hüzünleri görürüz. Biz nehirde ilerlerken, her iki yakaya da dokunmamak mümkün değildir. Esas maharet, bu yakalardan hiçbirine uzun süre yapışıp kalmamaktır."

AŞK



Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,
Kar altında terleyerek uyanmaktır, aşk.

Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından
Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır, aşk.

Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp,
Bir gönül kapısına dayanmaktır, aşk.

Sevgilinin otağını gökkuşağına boyayıp gece-gündüz,
Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır, aşk.

Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından yaratılmak,
Her nefes alıp verişte yanmaktır, aşk.

İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,
Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır, aşk.

Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,
Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır, aşk.

İsrafil'in Sur'unu ruhunda duymaktır aşk,
Suyu suyla yumak gibi aşka inanmaktır, aşk.
Bahattin Karakoç

YİNE

“İyiler düşmansız olmaz.”



Yine yağmur yağdı. Anlaşılmaz bir hüzün vardı yine. Yine yeniden susadı topraklar. Sevgilinin yanan yüreğine histerik bir dokunuşla… Oysa anlamamıştı hiç kimse kırmızı gülün esrarını. Kırmızı gül sevgiyi. Sevgi, gülün kan rengiyle ödenmiş bedeliydi. En yüce aşkı. Aşkın anlaşılmadığı bir yerde, “aşkın” bir finişti. Zaferin akıncılarıydı. Geri dönmemek üzere ayrılmışlardı yavuklularından.

Yine hazan geldi. Yapraklar ayrılırken bedenden acıyla, beden çıplak kalmıştı. Sıcaklık mavideydi. Mavi ise bulutların ardında. Bulutlar beyazdı. Beyazlar zaman zaman acı veriyordu insana. Kirli bir geçmişin ardından bakarken… Bakamadığı veya baktırılmadığı siyah beyaz mazinin acı hatırası. Hatıralar hoyrat eller tarafından kundaklanmıştı. Kundaklayanlara beyefendi deniliyordu… Kimilerine göre aristokrat, kimilerine göre entelektüel veya aydın… Neyse hepsi de telâffuzu zor kelimelerdi.

Yine umutlar yeşerdi. Yeşermek zorundaydı. Hayat inadına ve inadına devam ediyordu. İnatlar isyan mıydı? İsyankâr ellerimiz mi, bedenlerimiz miydi? Her yürek çırpınışında bir kez daha yıkılacağını bilerek savaşmanın adı mıydı? Yoksa niye yedi kez dolanmıştı “Hacer”? Niye kırmızı bant bağlamıştı “Zehra”? Niye darağacına çekilmişti “Mansur”?

Yine dönmedi kuşlar yuvaya. “Dönen alçak olsun türküsü” belki onlara da ulaşmıştı. Oysa kahrolmuştu ağlayış ve çırpınıştan geride kalanlar. Geride kalanlar varsın ölsündü. Yaşam hakkını onlara kim vermişti ki? Yaşamak suçtu. Suçların ve suçluların hükmü “müebbet” olarak çoktan verilmişti. Verenler ve verilenler arasında çok fark vardı. Fark kinle bileğlenmiş nasırlarda ve göz çukurlarındaydı. Gözler ise ümit vardı, istikbalden…

Yine gelmedi bekleyen sevgili. Kutsaldı, oysa akıtılan gözyaşı yollarına. Yollar ayrılmayıp, yılların ayırmış olması herkes tarafından bilinene bir masaldı. Gerçekler pek yakında ortaya çıkacaktı. Çıkanlar da çok kişinin canını yakacaktı. Varsın çatlasındı taşlar Pompei’de.. Katran katran gelincik çiçekleri yağıyorken semadan… Anlamı zordur. Anlayanı azdır. Anlayanlara hazdır. Ebedi saadet bekçilerinin yanından ihtişamla geçerken. Çünkü ihtişam, muhteşem bir geleceğe açılıyordu… İREM…
Yine ağarıyor, gün karardı
Yine ağlıyor, gülsün çocuklar
Yine, yeniden, sevgililer namluda
Yine elele idama koşacaklar
Zekeriya Elifoğlu - Sana Yazdım

Güzel bir yazı daha, aşka bekleyenlere ve gitmek zorunda olanlara farklı ve onurlu bir bakışla nazar ediyor...

PaidVerts
my space statistics