24 Ocak 2011 Pazartesi

FIRTINADA UYUMAK

Güzel bir hikaye. Hayatın fırtınalı anlarında kaçımız sakin olup olacakları bekliyor ki? Fırtınalı denizlerde bir deniz feneri görmek, sakin bir liman bulmak günümüzde o kadar zorlaştı ki? Değil mi?



Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.
Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim'. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:
Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: 'Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.' Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: 'Boşverin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.' Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.
Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı.
Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: 'Fırtına çıktığında uyuyabilirim'
Alıntı

MASAÜSTÜ RESİMLERİ

RESİMLERİN BÜYÜK BOYUTLARI İÇİN ÜZERLERİNE TIKLAYINIZ...








12 Ocak 2011 Çarşamba

HAYAT

Bu hikayeyi defalarca okumuşuzdur. Ancak insanın doğası gereğimidir nedendir bilmem unutkanız oldukça. Hayatta ya kaçan ya kovalayan oluruz. Ama her ne olursak olalım bir mücadele içinde olmamız gerekmektedir. Kaçıyorsak hızlı kaçmalı, kovalıyorsak hızlı kovalamalıyız.
O nedenle eğer baba isek en iyi şekilde babalık yapmalıyız.
Çocuk isek en iyi çocuk olmalıyız. Öğretmen isen en iyi öğretmen, milletvekili ise en iyi millet vekili.
Her nerede isen ve ne yapıyorsan onun hakkını vermeli ve hayatı en değerli şekilde yaşamamız lazım gerektiğinin kısaca altını çizen bir yazı...
Faydalanmak dileklerimle...


Her sabah bir ceylan uyanır Afrika’da kafasında tek bir düşünce vardır. En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek, Yoksa aslana yem olacaktır
Her sabah bir aslan uyanır Afrika’da. Kafasında tek bir düşünce vardır. En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek,
Yoksa açlıktan ölecektir. İster aslan olun, İster ceylan olun hiç önemi yok. Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini, Hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin. Yaşam adlı koşuyu ne kadar güzel anlatmış Afrika atasözü, Bir önceki günden daha hızlı koşmak gerekmektedir. Çünkü eğer aslansanız, Ve en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız Ve bugün bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz, Artık bilmelisiniz ki en yavaş ceylan sizden daha hızlıdır, O halde düne göre hızınızı arttırmanız gerekmektedir. Yok eğer ceylansanız Ve henüz aslana yem olmamışsanız hızınızı düne göre mutlaka arttırmalısınız, Çünkü sıra size gelmiş olabilir.
Yani... Hayat koşusunda, devam edebilmenin tek koşulu var... Dünden daha hızlı olabilmek... Bakın bakalım şimdi kendi kendinize...
Ondan, şundan, bundan değil "Dünden" hızlı mısınız?

2 Ocak 2011 Pazar

Yılbaşı mı, yol başı mı?

Yılbaşı için oldukça söylenecek söz var. Ancak Hekimoğlu İsmail yeteri kadar söylemiş ekleyecek pek birşey yok olduğunu düşündüğümden aynen alıntılıyorum.
Yeni gelen 2011 yılının hepimize güzellikler ve huzur getirmesini diliyorum.
Zamanın kıymetini bilenlerden olalım..




Dünyada hiçbir şeyin bir defalığına ortaya çıkmadığı, geçmişte birçok olayların tekrar tekrar ortaya çıktığı görülmektedir.

Kışla yazın, bitkilerin, hayvanların tekrar tekrar ortaya çıkması gibi... Dünyanın dönüşüyle geceyle gündüzün, bitkilerin çekirdeğiyle tekrar ortaya çıkması gibi... Dünya düzeni bir bütündür.

Şimdi miladi yılbaşı. Yani bir seneyi geride bıraktık. İkinci bir seneye girdik. Ebedi dönüş devam ediyor. Nasıl ki yeni yılda yine güneş doğup batacak, geceler mevsimler birbirini takip edecek; taklidi imanda olanlar aynı inancı devam ettirecekler. Ahlak yenilenmemişse, aynı ahlak devam edecek.

Karın erimesiyle suya dönüşmesi, suyu toprağın emmesi böylece bitkilerin neşvü nema olması gibi çok yavaş ve gizli bir değişim olacak. Geçen sene yapılan silahlar satılmadı.

Yılbaşının gelmesi önemli değil. Şimdi, bu yılbaşında ayağa kalkalım. Önümüzdeki sene nasıl olmalı? Ben ne yapmalıyım? Aile hayatım nasıl devam edecek? İş hayatıma nasıl yenilik getireceğim? Aklımı nerede kullanacağım? Acaba Allah'ın verdiği organları Allah'ın emrinde çalıştıracak mıyım? Bunları düşünelim.

Bu yılbaşı sadece bizim yılbaşımız değil ki! Mesela koyunlar da yılbaşına girecek. Koyunlar bu sene neyse gelecek sene de öyle olacak. Hiçbir değişiklik olmayacak onlarda...

İnsanı hayvandan ayıran iki özellik vardır. Biri ilim, diğeri din. Natürist felsefe, tabiatı putlaştırdı. Çünkü iman başka, inanç başkadır. İnanç umumidir. Budistlerin Buda'nın heykeline tapması inançtır, iman değildir. Natüristlerin tabiata tapması inançtır, iman değildir. Allah indinde din İslamiyet'tir. İnançlara din denilmesi büyük bir yanlıştır.

Demek ki yeni yıl pek çok manevi ve maddi problemlerle geliyor.

Yıllar önce Madrid'de boğa güreşi seyrettim. Arenadan çıkarken kendi kendime şöyle söyledim: Eğer bu boğalar birinci boğanın başına gelen felaketleri bilselerdi, okusalardı matadorun elinde oyuncak olmazlardı. Tarih tekerrür eder. İbret alınmamışsa...

Yeni yıla girerken evvela geçmiş yıllara bakacağız. Şimdiye kadar ne yaptım?

Yeni yıla girmek, yeni bir eve taşınmak gibidir. O evde mesut olmamız lazım, okumamız lazım, ibadet etmemiz lazım.

Kocaman bir yıl var önümüzde. Zamanın kıymetini bilmeyen zamanla kıymetsiz olur.
Hekimoğlu İsmail

PaidVerts
my space statistics