29 Aralık 2013 Pazar

ÖTEKİ GÜNDEM - SUBLİMİNAL MESAJLAR

Öteki Gündem - Subliminal Mesajlar
Çocuklarımıza, bize ve sevdiklerimize, ülkemiz insanlarına yöneltilmiş sinsi silahları dinleyecek ve farkına varacaksınız... Bu nedenle k
esinlikle bıkmadan izlemenizi tavsiye ederim.

26 Aralık 2013 Perşembe

SÜHA ÇALKIVIK - ETKİLİ KONUŞMA VE DİKSİYON

Süha Çalkıvik - Etkili konuşma ve Diksiyon
Çok güzel bir konferans... Lütfen dinleyiniz...
Faydalanacağınızı umuyorum...

23 Aralık 2013 Pazartesi

İKNAYI ETKİLEYEN 6 EVRENSEL FAKTÖR

Kişileri ikna etmenin yöntemlerini açıklayan kısa bir video... Ben oldukça beğendim, şimdi sıra sizde...
İknayı Etkileyen Faktörlerden 6 Evrensel Yöntem
1-Karşılık Yaratma
2-Azlık
3-Otorite
4-Tutarlılık
5-Beğeni
6-Toplumsal Kanıt

22 Aralık 2013 Pazar

GÜLEN’İN TASFİYESİNİ KİM NEDEN İSTEDİ?

GÜLEN’İN TASFİYESİNİ KİM NEDEN İSTEDİ?

Kamuoyu, ‘Gülen Hareketi’ni Said-i Nursi müntesibi bir cemaat olarak tanır. Lakin birçok farklı yapıdan oluşan diğer Nurcular, bunu kabul etmiyor. Galiba Gülen Hareketi’nin bu konuda çok da ısrarı yok. Tam tersine kendini farklı bir yapı olarak takdim ediyor.

Zannedilenin aksine ilk günden bu yana, Hükümet ile bu yapı arasında bir hedef birliği yoktu. Gülen, Erbakan hocayı ve onun talebelerini hiçbir zaman sevmedi. Bilakis nefret etti. Milli Görüş’ün içinde çeşitli kademelerde 30 yıla yakın görev almış Erdoğan’la, ortak paydaları söz konusu olamazdı.

Yeni Türkiye’nin inşasında kaçınılmazlaşmadıkça kimseyle çatışmak istemeyen Erdoğan, bu oluşumla da iyi geçinmeyi tercih etti. Pazarlık sonucu olsa gerek, istemeyerek de olsa iş tuttu.

Her ne kadar Gülen Hareketi’nin sözcülerinden biri olan Hüseyin Gülerce, ayrışma ‘Mavi Marmara’ sürecinde başladı dese de, zıtlaşmanın emarelerini ‘One minute’ kadar götürmek gerek.

Gülencilerin kadrolar konusunda doymak bilmez iştahı, Erdoğan’ı rahatsız ediyor, bürokraside de ciddi kavgalara yol açıyordu.

Erdoğan diğer cemaat mensuplarına da yer verirken, Gülenciler bundan son derece rahatsızdılar. Zira Gülencilerin, Türkiye ya da dünyada herhangi bir İslamî yapı ile hiçbir güçlü ilişkisi de olmadı.

Özellikle KCK, Başbuğ davası, MİT krizi ve Oslo görüşmeleriyle makas iyiden iyiye açılmakla kalmadı, tümüyle koptu. Gülen Hareketi’nin arka bahçesi, altyapısı hatta genç devşirme merkezi ve de ciddi gelir elde etme kaynaklarından biri olan dershanelerin kapatılması fikri, grubun şirazeden çıkması için yetti de arttı.

Dershaneleri kapatma fikrinin bunları çıldırtacağını Erdoğan bilmiyor muydu? Elbette en az onlar kadar biliyordu.

Fakat bir başka şey daha biliyordu Başbakan. Oda, kimseyle hiçbir şeyi paylaşmak istemeyen Gülen’in ‘Yeni Türkiye’nin önündeki en büyük engellerden biri olabileceğiydi.

Devletin içinde devlet olma girişimi, son on yılın ürünü olmasa da, son on yılda iyiden iyiye kök salmasına yol açmıştı ve Erdoğan iktidarını da tehdit eder duruma gelmişti.

Devletin, (adına ne derseniz deyin) Güneydoğu veya Kürt sorunu çözme iradesi, hem Gülen’in, hem de Gülen’in ilişkide olduğu (kimilerine göre esiri bulunduğu) yapıların hiç hoşuna gitmemişti.

Kurucu Paşa döneminde, Kürtlere yönelik başlayan zulüm, bu ülkeye maddi ve manevi çok şey kaybettirmiş ve de büyük bir yük olmuştu. Zulmü tümüyle bitirmek için var gücüyle mücadele eden Erdoğan’ın, bazı çevreleri rahatsız etmesi de normaldi.

Türkiye’nin güvenliği için olmasa da, enerjilerinin güvenliği için bu adımı destekleyen güçlerde yok değildi. Kimimiz finansal gücün sadece Siyonistlere ait olduğunu zanneder. Bu 20 yıl öncesine kadar doğruydu.
Artık, Siyonist/satanistlerden bıkmış olan o güçle başa baş durumda bir güç daha var. Kaliforniya’yı üst seçmiş olanlarla, New York merkezli olanlar arasındaki bu mücadelede denge, özellikle Obama iktidarıyla birlikte sağlandı.

Kimse Türkiye gibi, yükselen bir güçle açık kavganın içinde olmak istemez. Buna, ABD’nin Obama cenahı, Almanya, Fransa, İngiltere, Çin hatta Rusya dâhil. Erdoğan’ın daha en az 10 yıl Türkiye’nin başında olacağını herkesten çok onlar görüyor.  Kartlarını da buna göre karıyorlar.

Her ne kadar çıkarlarına yönelik kaçınılmaz hamleler yapmak zorunda olsalar da, bu gerçeğe aykırı net tavır da koy(a)mazlar. Herkes görüyor ki, Türkiye, son iki yüz yılda olmadığı kadar kilit bir role sahip artık. Bu yeni güçle kimse açıktan savaşmak istemez.

Fakat zaman zaman (özellikle Toshihiko Izutsu’nun tabiriyle “doymak bilmez haram yiyiciler” yani) Siyonistler, dün PKK ile iş tuttukları gibi, şimdi Devsol ya da başka odaklarla iş tutabilirler.

Kendisi açısından acı da olsa son gelişmeler, Gülen’in tasfiye edileceğini göremediğini gösteriyor ki, bunun iki nedeni olabilir.

İlki: Hedeflerine adım adım ilerlediğini düşünen Gülen’in yükselen egosu ve ihtirasları, muhtemelen gelişmeleri görmesini engelledi. Bu nedenle basiretsiz hareketler etti.

İkincisi ise Yeni Türkiye’nin önünde engel olacak olan bu yapının tasfiye edilmesi için üst üste hatalar yapması sağlandı. Bugüne kadar kendilerinin yürüttüğü operasyonun kendilerine yönelmesi ihtimalinde ‘hoşgörü’den nasıl vazgeçeceği hem tabanına, hem de geniş kitlelere gösterildi.

Yoksa normal bir adam “elimde kaset” diye nasıl bağırır? Bütün bir milletin ardında olan iktidara ve özellikle de tasfiye siyasetini çok iyi öğrenmiş biri olan Erdoğan’a karşı nasıl bu kadar ‘cüretkâr beddua’ edebilir? Bu normal mi sizce?

Hıristiyan Siyonist neoconlar ve İsrail devlet ya da lobisinin desteklediği anlaşılan, üstelik milli bir bankanın iflasına kadar gidebilecek tehlikeli bir hamleyi, ‘akıl tutulması’ olmadan bir ‘vaiz’ nasıl yapabilir?

Küresel yapılar, taban hatta tavanın bile haberi olmaksızın dünyanın her yerinde liderleri ya da liderlere sadık gibi gözüken insanları, emellerini gerçekleştirmek için kullanabilir. Kininiz basiretinizi bağlarsa, altınızdaki adamlar sizi de kirli emellerine alet edip, tasfiye edilmenizi sağlayabilirler.

Herkes bilir ki, artık ihtiyaç değilseniz, ya da sizden daha uygun biri varsa, yahut da deşifre olmanız onlar için tehdit olacaksa, bir de bakmışsınız harcayıvermişler… Tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu. Neler olacağını görmek için çok beklemeyeceğiz galiba!

Allah (c.c.) hiçbirimizi ‘sırat-ı müstakim’den ayırmasın! Âmin!

SIRADIŞI AKIL OYUNLARI - 2. BÖLÜM

16 Aralık 2013 Pazartesi

AŞKIN KİMYASI


Aşkın kavra­mı insanlara ilaç verile­rek, onlarda romantik duyguları uyandırmak ya da tam tersine bir ilaçla bu duy­gusal eğilimlerin yok edilebi­leceğini anlatmak için kullanı­lan bir kavramdır.
Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Aşkın ilaçlarla yönlen­dirilmesi, tıbbın insan duyguları­na bir müdahalesi değil midir? Evet, duygusal bir müdahaledir ve bilimsel etik açısından da ciddî bir tartışma konusudur. Kimyasal silah diye nitelendir­diğimiz bu ilaçların doğru şekil­de kullanılması gerekir. Aksi halde bu ilaçları kullanan hasta sonradan çok pişman olaca­ğı birine aşık olabilir. Bilhassa antidepresan etkisi olan ilaçlar, beyinde manik uyarılmaya ve mutlulukla ilgili alanların fazla çalışmasına sebep olabilir. Neti­cede evli olduğu halde, ilaçların tesiriyle rastgele birine aşık olan kimse daha sonraki bir tedaviyle normal haline dönebilir. Bu da gösteriyor ki; ilaçlarla yapay bir aşk oluşturulması mümkündür.
Gerçek aşıklar, beyin sağ­lığı iyi olanlar arasından çıkar. Çünkü ruh beyin vasıtasıyla kendini ifade eder. Bilhassa depresyon geçirenlerin doğru aşkı yaşamaları zordur. Zira depresyon, sağlıklı düşünme ve muhakemeyi bozarak yanlış yönelimler doğurur. Gizli dep­resyonlar da bu tip durumlara yol açmaktadır. Genç bir kadın hastam, kapısına gelen tüpçüye âşık olmuştu. Tedavi olduktan sonra 'ben nasıl böyle bir şey yaptım?' diyordu. Olayı kadın hastamın eşi açısından düşün­düğünüzde eğer hastalığı yok sayarsanız evliliği hemen bitir­mesi gerekirdi. Ancak bu, gizli bir depresyonu işaret ediyordu ve tedavi sonrasında her şey normale döndü.
Bu örneğe benzer şekilde liseli âşıkların yaşadığı has­talıklı aşklar vardır. Lise yıl­larının yaşandığı devirler psi­koloji de normal şizofrenik dönem periyotlarındandır. Hz. Muhammed'in, 'deliliğin bir şubesi' dediği delikanlılık, bu dönemde çılgınca aşık olup, kısa bir süre sonra sevdiklerini söyledikleri insanı unutabilirler. Bunlar gerçekçi aşklar değildir. Hassaten ergenlik döneminde yaşanan aşklarda muhakkak büyüklerin yardımı gerekir.
Aşkın yaşı yoktur. Bir insan seksen yaşına dahi gelse iyi bir âşık olabilir. Yalnız bu aşkın hormonal yönünden ziyade duy­guların ağır bastığı bir boyutu olacaktır. Çünkü ilerleyen yaş­larda aşkın biyolojik yönü ikinci plâna düşer, ruhların uyuşma­sı öne çıkar. Ancak ihtiyarlık, fiziksel temasa engel değildir. İleri yaştaki bir kimsenin sevdi­ği insanda mutluluk kimyasalını salgılatabilmesi—tıpkı gençler­de olduğu gibi—karşılıklı güzel sözlerin söylenmesi, duygusal çağrışımların harekete geçiril­mesiyle mümkün olabilir. Eşinin ölümünden kısa zaman sonra kendisi de ölen pekçok insan duymuşuzdur. Her ne kadar çift­lerin birbirine alışma ve bağımlı­lık boyutu da olsa kısa aralıklarla gerçekleşen bu ölüm, iki kişinin karşılık bulmuş aşkının tezahürü­dür. Alzheimer hastası olup da kendini tanıyamayan, tuvaletini dahi tutamayan eşine, küçük bir çocuğa bakar gibi bakan aşıklar olduğunu bu konudaki uzmanlık tecrübelerim neticesinde biliyo­rum. Böylesine seven insan, bu fedakârlığı da büyük bir zevkle yapmaktadırlar. İnsanın vefalı bir hayat arkadaşının olması kadar mutluluk verici başka bir şey yoktur. Seven kimse, sev­diği kişi öldüğünde kolu, bacağı kopmuş gibi hisseder kendisini. İşte gerçek aşk budur. O sebep­le ileri yaşlarda varlık bulan aşk, gençlik dönemlerine göre daha kaliteli, psikolojik ihtiyaca daha fazla cevap verir tarzdadır.
Aşkın üç sacayağı vardır. Bunlar dış görünüş, ruhî olgun­luk ve cinselliktir. Fakat bu üç unsurdan hiçbirisi aşk için tek başına yetmez, ancak beraber olduğu zaman birbirini tamam­lar. Çok güzel bir insanın sakat birisine aşık olması akıl yürütme yöntemleriyle açıklanamasa da bağlılık ve mutluluğun getirdiği kaliteli bir beraberlik yaşanabi­lir. Kadın erkek ilişkisinde dış görünüşün önemi %20 oranın­dadır. Geri kalanı iç güzellikle alâkalıdır. Dikkat çekici bir fizikî güzellik, aşk için yeterli değildir. Önemli olan içteki niteliklerin dışa doğru şekilde yansımasıdır. Meselâ, fiziken çok güzel bir kadın oturmasını, kalkmasını, giyinmesini, kendine bakmasını bilmez; buna mukabil ortalama güzelliğe sahip bir başka kadın, çok dengeli bir biçimde bunları yaparsa diğerinden daha fazla beğenilebilir. Bu beğeniyi sağla­yan şey zihinsel güzellik, kişinin kendine olan güveni ve kusurla­rını cesaretle karşılayabilmesidir. Bunları yapabilen kadın çok güzel olmasa da sevimli ve alımlı demektir.
Cinsel uyarılma kadın­da dokunma ile erkekte gör­sel unsurlarla ortaya çıkar. Bu genetik eğilim sebebiyle erkek, kadının dış görünüşüyle çok ilgilenir. Erkek iyi bir fiziksel temas sayesinde kadını cinsel açıdan etkileyebilir. Kadının cin­sellik uyarısı, beyninin duygusal yönünün harekete geçmesiyle mümkündür. O da sevgiyle söy­lenmiş güzel sözcüklerle olabilir.
Aşk ve Güzellik
Aşk için fiziksel güzelliğin şart olmadığını söylemiştik. Hattâ çok yakışıklı ya da çok güzel kimseler iyi âşık olamayabilirler. Çünkü bu insanlar başkalarından çok iltifat gör­dükleri için önlerine yeni seçe­nekler çıkabileceğini düşünürler. Bu sebeple de sadakatleri zarar görür. Yakışıklı ya da güzel insanlarla evlenenler kendilerini daha kıskanç olmak mecburiye­tinde hissederler. Bu da doğal bir durumdur.
Aşkın Coğrafyası
Aşk edebiyatı belki kültürel yapı, belki kromozomal bir eği­lim, belki de sebebi tam olarak açıklanamayan bir gerekçeyle Akdeniz coğrafyasında dünya­nın diğer bölgelerine nazaran daha fazla gelişmiştir. Kerem ile Aslı'lar, Leyla ile Mecnun'lar, Ferhat ile Şirin'ler bilinen örnek­lerden bazıları. Şu bir gerçek ki; büyük aşklar doğu dünyasında hep vardır. Buna mukabil Kuzey Avrupa gibi soğuk ülkelerde, soğuk insan özellikleri görüldü­ğü için buralarda aşkın yaşan­ması da, yazılması da Doğu ya oranla daha azdır. Tabii bunda kilisenin baskıcı tutumunu da göz ardı etmemek gerekiyor.
Sevginin derecesi ona yüklenen anlam ve değer ile değişir. Bu kapsamda sevgi, düşünceyle yoğrulduğunda mertebesi yükselir. Sevgi, nefretten başlayıp aşka dönüşebilir ve aslında insan nefret ettiği birine de aşık olabilir. Ya da aşık olduğu birisinden bir müddet sonra nefret edebilir. Bu da göstermektedir ki; sevgi değişken bir yapıdadır.
Batı'da aşk kavramı daha ziyade Ortaçağda kilise baskısı kalk­tıktan sonra canlanmaya baş­lamıştır.
Kainattaki en zor şey, insa­nı çözümlemektir. Ademoğlunun analizi yalnız ilmî ölçeklerle yapılamaz. Bilimsel veriler geliş­tirerek bir standarda oturtsanız da, insanı çözümlemenin özel yetenekle yoğrulmuş bir sanat yönü vardır. Anlaşılması zaten güç olan insan, ilişkiler konu­sunda daha da müphemleşe- bilir. Meselâ, birbirine aşık iki kişi her zaman uyumlu bir iliş­ki yaşayamayabilirler. Kadınlar beraber yaşadıkları erkeklerin bir yandan olgun ve beyefendi olmasını isterken, diğer yandan da içlerinde yaramaz bir çocuk taşımasını beklerler. Bu konu­da her iki tarafın da birbirini anlama çabası, ilişkiyi sekteye uğratan empati sağırlığını gide­recektir.
Aşkın Matematiği
Aşkı bir spektrum olarak sayı doğrusu üzerinde düşünür­sek; 1, hoşlanma duygusu; 2, sevgi; 3, aşktır. Nötrden yani sıfır noktasından geriye doğru gidersek eğer, bu sefer de; -1, antipati; -2, nefret; -3, düş­manlıktır. Sayı doğrusu üzerine yerleştirildiğinde, artı ucun üst noktası aşk, eksi ucun üst nok­tası ise nefret olarak karşımıza çıkıyor. Sıfır noktası sevginin nötr derecesini ifade etmekte­dir. Sevginin derecesi ona yük­lenen anlam ve değer ile değişir. Bu kapsamda sevgi, düşünceyle yoğrulduğunda mertebesi yük­selir. Sevgi, nefretten başlayıp aşka dönüşebilir ve aslında insan nefret ettiği birine de aşık olabi­lir. Ya da aşık olduğu birisinden bir müddet sonra nefret edebilir. Bu da göstermektedir ki; sevgi değişken bir yapıdadır.

15 Aralık 2013 Pazar

KARALAMALAR

Merhabalar, Böylede sanki kendi kendime yazıyormuşum gibi oluyor. Ne tuhaf... Bu sıralar ortalıkta bir hastalıktır gidiyor. Önce evdekiler, sonra da bana sıçradı. Umarım ufak tefek sıyrıklarla kurtarırım. Birde kronik rahatsızlığım arada bir cee derken bu sıra sık sık sobelemeye başladı bi uzmana göstermek gerekecek. Hayat tüm hızıyla yavaşlamadan devam ediyor, bizler yaşlanıyoruz. Beynimize habire bir şeyler yükleniyor. Bizde birilerine aktarma yapıyoruz. Bende geçen gün daha doğrusu akşam Devrim Arabaları'nı izlemiştim. Tim demeyimde yarısını izledim diğer yarısı sonraya kaldı. Orada bir söz dikkatimi çekti ve çok sevdim. Oradaki ustalardan birisi dedi ki : "Türkiyede hiçbir başarı cezasız kalmaz." bence doğru bir söz ve paylaşmak istedim. Ya sizce? Esen kalın...

3 Aralık 2013 Salı

SIRADIŞI AKIL OYUNLARI - 1. BÖLÜM

Selamlar, Evvelki gün youtube'de beden dili ile ilgili videolarda araştırma yaparken ilgimi çekti akıl oyunları başlığı ve dinlemek istedim. Güzel bir program olmuş. Sanırım 13 bölümlük yapmışlar. Psikoloji, akıl, rüya her şey var. İlginç bir program. Faydalanmanız dileği ile...

9 Kasım 2013 Cumartesi

ALIŞKANLIKLAR HAYAT OLUR

ALIŞKANLIKLAR HAYAT OLUR
İki ihtiyar yanyana oturmuş tatlı tatlı konuşuyorlardı. Yaşlı teyzeye sordular:
-Kaç yıldır evlisiniz?
-Altmış beş yıl oldu evladım.
-Tam altmışbeş yıl... Bunca sene nasıl geçindiniz, nasıl evli kaldınız?
Yaşlı teyze yanındaki eşine  bakıp cevap verdi:
-Bizim doğduğumuz zamanlarda, bir şeyler kırıldığında tamir
edilirdi, çöpe atılmazdı.  O yüzden.
Zafer Dergisi Ağustos 2012 sayısından alıntıdır.


Merhaba değerli arkadaşlar,
Alıntısını yapmış olduğum kısa yazıda yaşlı yetzenin vermiş olduğu cevap ne kadar manidar. Kırılan, bozulan şeylerin tamir edildiğini çöpe atılmadığını, bir kıymet ve değerinin olduğundan söz ediyor. Şöyle yaşadığımız hayata bakınca diyorum ki; Biz ne çok şey kaybetmişiz.
Kaybettiklerimizi, yitiklerimizi bulmak dileği ile...
Hayırlı Geceler...

3 Kasım 2013 Pazar

HİCRİ YILIMIZ KUTLU OLSUN

GIDA SAĞLIĞI VE KATKI MADDELERİ

Kemal Özer ve Mehmet Ali Bulut'un katılımı ile Ülke TV'de yayınlanan program. Bizleri çok şaşırtacak...

28 Ekim 2013 Pazartesi

GECENİN 1 YARISI

Merhabalar,
Uzun zamandır yazmadığımın farkındalığı içinde üşengeçliğimi bırakıp yazmaya karar verdim.
Ayrıca bir kaç seferdir uzun zamandır kelimelerini kullandığımında ayrıca farkındayım.
İnsan bu işte yani ha dedim mi yazılmıyor, paylaşacak, belgeleyecek o kadar çok şey var ki hayatımızda. İnsana habire bilgi yüklemesi yapılıyor. Tv'den, Filmlerden, işlerden, güçlerden, sokaktan her bir yandan. Bazen eski insanlara imrendiğimi bile söyleyebilirim bu konuda. En azından az bilip onunla iktifa ediyorlarmış. Biz çok biliyoruz bildiklerimizin çoğunu belki %90 kadarını bile kullanmıyoruz. Ne dersiniz...
Saygılar...
Bir sonraki uzun zamandır ile başlayan yazımla buluşana kadar Allah'a Emanetiz Hepimiz...

KÖPEK İŞ BAŞVURUSUNDA





Bir köpek, yolda yürürken gözüne bir iş ilanı takılır. Adresi alır ve koşarak başvurmaya gider.

Ofisten içeri girer, sekretere bakar, iş başvurusu için geldiğini anlatmaya çalışır. Sekreter gülerek yöneticiyi arar ve durumu anlatır.

Yönetici köpeği odasına alır, şaşkınlıkla bakar. Köpek kendinden emin, sandalyeye zıplar ve oturur.

Yönetici "Seni işe alamam. Bana daktilo yazabilecek biri gerekiyor" der.

Köpek sandalyeden aşağı atlar, daktilonun başına geçer ve hatasız bir yazı yazar. Sayfayı alır ve yöneticiye uzatır.

Yöneticinin ağzı açık kalır; "Ama bu yetmez, ben iyi bir bilgisayar kullanıcısı arıyorum ."

Köpek bu kez bilgisayarın başına oturur. Beş dakikalık mükemmel gösteriden sonra ilk oturduğu sandalyeye döner.

Yönetici aklını kaçırmak üzeredir. Köpeği tepeden tırnağa inceler;

"Anlıyorum birçok özelliğin var ve gerçekten çok akıllı bir köpeksin.

Ama sorun şu ki; ben sana bu işi veremem."

Köpek fırlar ve patisini ilanın üzerine koyar. İlanda "Her başvuranın eşit şansı vardır" yazılıdır.

Yönetici; "Evet ama ilanda başvuranın yabancı dil bilmesi gerektiği de yazılı." der.

Köpek sakince yöneticiye bakar ve cevap verir;

"Miyaav!"

HAYIRLI GECELER

25 Ekim 2013 Cuma

HAYIRLI CUMALAR

29 Eylül 2013 Pazar

HAYIRLI GECELER

27 Eylül 2013 Cuma

GIDALARDA EN ZARARLI 10 KATKI MADDESİ (HEPSİ ZARARLI ASLINDA)


Gıda üreticileri, doğal katkı maddeleri yerine kimyasal ve sentetik alternatifleri ile bizi gerçekten öldürüyorlar!
Her türlü abur cubur, şeker ve şekerleme; hazır meyve suyu ve reçeller; kola vb boyalı gazlı içecekler, meyve tozları, her türlü boyalı içecek, boyalı hazır meyveli yoğurt ve pudingler; hazır çorbalar, hazır soslar, ketçap, mayonez vb; hazır baharat ve köfte karışımları, her türlü cips, içine katkı maddesi karıştırılan her türlü yiyecek, salam, sucuk, sosis; et, tavuk ve diğer et ürünleri (hamburger vs), tüketilmeye hazır donmuş-donmamış bütün yiyecekler, kısacası bütün ambalajlı (hazır) gıda maddelerinden uzak durup doğal beslenmeye dönmemiz bir lüks değil acil ihtiyaç oldu.
Şu hususa da dikkat!
Gıdaların üzerinde “Hiçbir koruyucu madde içermez” yazısı “Hiçbir katkı maddesi yoktur” anlamına gelmiyor. Örneğin: “Hiçbir koruyucu madde içermez” diye etiketlenen hazır çorbalarda MSG adlı lezzet arttırıcı katkı maddesi bulunuyor.
Her yıl binin üzerinde yeni kimyasal katkı maddesi gıda sektöründe, raflarda ve dolayısıyla bedenimizde yer alıyor.
BU KATKI MADDELERİNİN ÇOĞU ETİKETLERDE BİRTAKIM KODLARLA YER ALIYOR.
Bunların hepsi sağlığa zararlı ama bazıları diğerlerinden çok daha fazla zararlı.
İşte mutlak olarak kaçınmamız gereken on katkı maddesi listesi:
1) Aspartam (Nutrasweet ve Equal olarak da biliniyor)
Suni tatlandırıcılar gıda değil kimyasaldır. Aspartam başlangıçta böcek öldürücü olarak imal edilmişti.
Tüm diğer gıda ve gıda katkı maddelerinin toplamından daha fazla yan etkisi vardır.
Baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları, huzursuzluk, konvülsiyon, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı, kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, Parkinson, çarpıntı, nefes darlığı, cilt döküntüleri, MS (Multipıl Sıkleroz) gibi hastalıkların yanı sıra beynin işleyiş sürecini yavaşlatır, kanseri tetikler.
Özellikle zayıflamak için suni tatlandırıcı kullananların bilmesi gereken önemli bir etki de metabolizmayı yavaşlatarak aslında daha fazla yağ biriktirmeye neden olması. On binden fazla gıda maddesinde kullanılıyor.
2) Yüksek Fruktoz Mısır Şurubu
Kötü kolesterol seviyenizi (LDL) hızla yükseltir ve diyabet hastalığının oluşmasında rol oynar. Kansızlık, kalp büyümesi ve obeziteye de neden olur.
Ketçap, krema, kola, gazoz, şekerleme, hazır çorba, çikolata, gofret, puding, hazır kek gibi özellikle çocukların sıkça tükettikleri gıda değeri olmayan besinlerde bolca kullanılır.)
3) Monosodyum Glutamat (MSG) ya da E621
MSG lezzet arttırıcı bir eksitoksindir. Eksitoksin, hücreleri aşırı uyarır. Bu da hücrelerin zarar görmesine ve ölmesine neden olur.
Yol açtığı hastalıkları şöyle sıralayabiliriz: merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak Alzheimer, Parkinson, Huntington hastalıkları, sara (epilepsi), retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı), yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite, büyüme hormonu baskılanması, pankreas hasarı, ensülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet; ayrıca böbrek ve karaciğerde hasar yaratır. Baş ağrısı, bulantı, ishal, terleme, göğüste sıkışma, boyun arkasında yanma gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Piyasada tüm cipslerde MSG var; hatta güvenli ve doğal olduğunu iddia edenlerde bile. Uzakdoğu yemeklerinde (Çin ve Japon mutfağı) çoğu soya sosunda, hazır çorbalarda, hazır soslarda, hazır gıdaların hemen hepsinde, gofretlerde, bazı katı yağlarda yaygın olarak kullanılıyor.
Etiketlerde glutamin, glutamat, MSG ve monosodyum glutamat olarak yer alan bu zehir, tatlı-tuzlu her türlü yiyeceğin lezzetini arttırdığı için gıda üreticileri tarafından bolca kullanılıyor. Tehlikeleri halk tarafından bilinmeye başladığından beri bazı üreticiler etikette E621 yazarak gerçeği saklama yoluna gidiyor.
4) Trans Yağ
Trans yağ, kötü kolesterol (LDL) seviyesini yükseltir. Kalp krizi, kalp rahatsızlığı ve inme riskini ciddi ölçüde arttırır.
Trans yağlar bağışıklık sistemini zayıflatır, ensülin direncini arttırır, karaciğeri ve üreme sistemini etkiler. Gebelerde düşüğe, doğum ağırlığına neden olur ve anne sütünün kalitesini bozar. Hücre zarına da zarar verir.
Trans yağlar sürülebilir kahvaltılık yağlarda, margarinlerde, katı ve kızartma yağlarında, hazır hayvansal gıdalarda, bunlara bağlı olarak, kızartılmış gıdalarda, fırıncılık ve pastacılık ürünlerinde, tart, pasta, bisküvi, pizza hamuru, kek, çikolata, gofret, cips, salata sosları, hamur işi, kraker, hazır köfte, tatlılar, katı yağlar ve birçok fırınlanmış yiyecekte bulunur.
Gıda etiketlerinde “hidrojenize yağ” içerdiği belirtiliyorsa bunun anlamı trans yağ içerdiğidir.
5) Yaygınca Kullanılan Gıda Boyaları
Yapay gıda renklendiricileri çocuklarda davranış bozukluklarına ve önemli ölçüde IQ seviyesinin düşmesine yol açıyor. Hazır gıdalarda bol bol kullanılıyor. Sayıları o kadar çok ki her birinin zararlarını burada yazmaya dosyalar yetmez.
Size midenizi bulandıracak bir örnek vereyim. Carmine (E120) adında bir gıda boyası var. Özellikle salam sucuk ve sosislerin canlı, kırmızı rengini vermekte kullanılıyor. Ev yapımı sucukların kahverengi olmasına karşın hazır sucukların o iştah açıcı görüntüsünü sağlıyor. Bu boya, bir çeşit bitten elde ediliyor. Şeker ve çikolata üretiminde tekstil boyaları kullanan firmalar bile var.
Tükettiğiniz gıdalar;
  • Sunset yellow (E110)
  • Tartrazin ( E102)
  • Karmoisine (E122)
  • Panceau (E124)
  • Quinoline (E104)
  • Allura red (E129)
  • Sodyum Benzoat (E211)
gibi katkı maddeleri içeriyorsa dikkatli olun.
Meyve ezmelerinde, gazlı içeceklerde, hazır pudinglerde, toz kremalarda, çorbalarda, soslarda, dondurmada, tatlılarda, sakızda, jellerde, marmelatlarda, meyveli yoğurtlarda, reçellerde, ketçap, mayonez ve hardalda bu tür boyalar bulunuyor.
6) Sodyum Sülfit
Etiketlerde E250 koduyla yer alan raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş et ürünlerinin (şarküteri) vazgeçilmezi. Özellikle çocukların bolca tükettiği tost, pizza gibi ürünlerde kullanılan sosis, salam, sucuk, pastırma gibi işlenmiş etlerde bulunur. Hazır baharat ve köfte karışımlarında da bulunur.
Sülfit duyarlılığı olanlarda baş ağrısı, nefes problemleri, kaşıntı yaratır. Nadir durumlarda da olsa ölüme bile neden olabiliyor. Pankreas kanserini yüzde 67, lösemi riskini yüzde 700 oranında arttırıyor. Başta kolon kanseri olmak üzere her çeşit kanseri tetikliyor. Çocuklarda beyin tümörü oluşturuyor.
Sodyum nitrit; özellikle cenin, bebek ve çocuklar için tehlikelidir.
Bu zararlar E220, E222, E223, E224, E225 ile E249, E251, E252 diye belirtilen kodlar için de geçerlidir.
7) Sodyum Nitrat/ Sodyum Nitrit
Bu raf ömrü uzatıcı koruyucu madde işlenmiş gıdaların bir başka vazgeçilmezi. Değişik kanser türleriyle bağlantısı var. Kullanım alanları ve zararları sodyum sülfit ile benzerlik taşıyor.
8) BHA ve BHT
Bütilat Hidroksi Anizol (BHA) ve Bütilat Hidroksi Toluen (BHT) adlı koruyucu maddeler beyninizin sinir ağını etkiliyor, davranış değişikliklerini ve kanseri tetikliyor.
Katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılıyor. Tahıl ve tahıl ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır.
9) Sülfür Dioksit
Sülfür içeren katkı maddelerinin Amerika’da çiğ sebze ve meyvelerde kullanılması yasaklanmıştır. Yani bunun zehir olduğu gerçeğini daha fazla görmezden gelemeyince hiç değilse çiğ gıdadan çıkaralım demişler.
Yan etkilerinin içinde bronş problemleri, düşük kan basıncı ve anaflaktik şok var.
Sülfitler göğüste sıkışma, kurdeşen, karında kramp, ishal, kan basıncı düşmesi, başta yanma hissi, halsizlik, nabız hızlanması gibi bulgulara neden olur. Ayrıca sülfitler, bunlara duyarlı astımlılarda astım atağını tetikleyebiliyor.
SO2, sülfitleyici maddeler (sülfür dioksit, sodyum veya potasyum sülfit, bisülfit, metabisülfit) olarak da bilinirler. Gıda koruyucusu olarak ve fermente içeceklerde kullanılır. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında ve içeceklerde bulunur.
Birçok restoranın salata barında yüksek düzeyde sülfit mevcuttur.
10) Potasyum Bromat
Bu katkı maddesi, ekmek yapımında ve unlu mamullerde hacmi arttırmak ve ekmeğin rengini beyazlatmak için kullanılıyor. Hayvanlarda kansere neden olduğu biliniyor. Az miktarları bile insanlarda değişik problemlere yol açıyor. ABD ve Japonya dışında bütün dünyada kullanımı yasaklanmış bir maddedir.
Bazı un üreticileri, irmik altı diye adlandırılan kalitesiz unlara kanserojen etkisi yüzünden katılması yasak olan benzol peroksit ve potasyum bromat gibi bazı katkı maddelerini ekleyerek, rengini beyazlatıyor ve ekmeklik unmuş gibi fırınlara pazarlıyor.
Bu katkı maddeleri çakmak tutulduğunda ekmeğin benzin dökülmüş gibi alev almasına yol açıyor.
Beyaz ekmekten uzak kalmamızda yarar var.

27 Ağustos 2013 Salı

GIDA SAĞLIĞI - RENKLİ DRAJELİ ŞEKER

RENKLİ DRAJE ŞEKER



İÇİNDEKİLER :
Şeker
Glikoz Şurubu
Asitlik Düzenleyici (Sitrik asit)
Aromalar
Pirinç Nişastası
Maltodekstrin
Topraklanmayı önleyici( Magnezyum stearat)
Kıvam artırıcı (Akasya gamı)
Parlatıcılar (Karnauba mumu, Bal mumu)
Renklendirici (Karmin)

12 Ağustos 2013 Pazartesi

CAN DEMİRYEL - AŞK

Can Demiryel'den Aşk...
Çok beğendim, paylaşmak istedim... Dilerim sizde de aynı beğeniyi uyandırır...

2 Ağustos 2013 Cuma

GIDA SAĞLIĞI - ŞEKERSİZ AROMALI SAKIZ

Bundan yaklaşık 4 ay kadar önce Gıda Hareketi (http://www.gidahareketi.org/) Başkanı Kemal Özer'in Müslüman Diyeti isimli kitabı elime geçti ve ilginç olduğu için okumaya başladım. Benim ufkumu açtı ve gıdalar yolu ile ne kadar kötülüklere ne kadar sağlıksız besinlere maruz kaldığımızı ve üreticilerin bizleri azar azar öldürdüklerini ve sağlık sektörüne kaynak sağladıklarını anladım. Bundan sonra aldığım her ürünün içindekiler bölümüne bakmayı ilke edindim ve şimdi çoğu ürünü yiyemiyorum. Her birinde bilmem hangi zehirli katkı maddesi katılmış. Bu maddeleri zaman içerisinde zilerle paylaşacağım, gerek internetten gerekse kitaplardan derlediğim bilgileri sizlerle paylaşacağım. Lütfen bu Gıda Güvenliği konusuna ilgi gösterelim ve sağlıklı nesiller için zararlı katkı maddeleri bulunan ürünleri almayalım kendi paramızla çocuklarımızın geleceğini karartmayalım.
Bu gün ilk olarak iki resim ekleyeceğim ve ilgilenen arkadaşların içindekiler bölümünde yazan maddeleri araştırmasını rica edeceğim, bende zamanla kullanılan maddelerin ne olduklarını araştırıp derleyip sizlerle paylaşacağım.
Sizlerde görüş, tecrübe ve bilgilerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz... Şimdiden Teşekkürler...

ŞEKERSİZ AROMALI SAKIZ



İÇİNDEKİLER :
Şeker
Sakız Mayası
Dekstroz
Glikoz Şurubu
Doğala Özdeş Böğürtlen Aroması
Nem Tutucu (Gliserol)
Parlatma Maddesi (E904, E903, E901)
Antioksidan (BHT E321)
Renklendiriciler (E171, E102, E110, E129, E133)


TİTANYUM DİOKSİT'İ (E171) BİLİR MİSİNİZ?

Öldürücü ama kullanımı serbest - Titanyumdioksit (TiO2) E171

"Titanyumdioksit sentetik bir pigmenttir (TiO2) E171 gıda katkı maddesi koduyla bilinen bir gıda renklendiricisi ve nem tutucudur. Beyaz un, sofra tuzu, şeker, sakız, dişmacunu, sabun, deterjanlar, kimyasal ilaçlar, vitaminler, şekerleme, karbonat, kabartma tozu, ve partikül halindeki gıdalar gibi birçok ürün titanyumdioksitle beyazlatılır.

Işığı yansıtıcılık, beyazlık, kapatıcılık gibi özelliklere sahip olduğu için boyalarda ve kalınlaştırıcı, beyazlaştırıcı, yağlayıcı ve güneş ışınlarını kesici kozmetiklerde bulunur.

Titanyumdioksit nanoteknolojide kullnılan üç ana maddeden biridir. Nanoteknolojik boyalar, bütün tıbbi ilaçlar renklendirici ve koruyucu (kaplayıcı) madde özelliğını titanyumdioksitten almaktadır. Titanyumdioksit kalıcıdır ve biyolojik olarak asla parçalanmaz.

Nasıl çalışır?

Titanyumdioksit nano kristalleri fotokataliz özelliği taşır. Fotokataliz, ışık ile bazı reaksiyonların oluşmasını sağlayan maddedir. Yani temas ettiği organikleri parçalama şeklinde işlemektedir. Bu haliyle fotosentezi taklit eder. Titanyumdioksit havada, suda ve çeşitli yüzeylerdeki organik maddeleri karbondioksit ve suya ayrıştırır. Böylelikle bu organik maddeleri parçalayarak yok eder.

Kendi kendini temizleyen ürünler

Kumaşlara kendi kendilerini temizleme becerisi, dokundukları iplikleri titanyumdioksit nano kristalleriyle kaplayarak kazandırılır. Güneş ışığı ve titanyumdioksit nano kristalleri bir araya geldiğinde fotokataliz yani parçalara ayırma gerçekleşir. Kumaş veya duvar boyasına bulaşan leke işte bu mekanizmayla ortadan kaldırılır.

Tehlikesi nedir?

Titanyumdioksit gıda ve ilaçlarla birlikte, solunum veya temas yoluyla vücuda girer. Vücut tarafından tanınmadığı ve biyolojik olarak parçalanamadığı için dokularda depolanır. Depolanan bu nano parçacıklar organik bir maddeyi parçalama ve yok etme özelliğine sahiptir. Kuvvetli nem tutucu olduğu için vücudun su dengesi üzerinde çok etkili olabilir.

Gıda, ilaç, kozmetik, duvar boyaları, beyaz kağıt ve diş macunu gibi insan hayatının hemen her yerinde bu güçlü nanoteknolojik madde kullanılır. Çok farklı alanlarla insanın önünden, arkasından, sağıdan ve solundan yaklaşan bu teknoloji atomaltı işlem gerçekleştirebilmektedir. DNA’yı etkiler ve değiştirir. Karıştığı maddeyi bölüp parçalayabilir. Hücrelerin yapısını değiştirerek işleyişini kontrol altına alabilecek güçte bir tehlikedir."

Kaynak: Nanobilgi

*******

Titanyum dioksit zararları-Titanyumdioksit nedir yan etkileri nelerdir?

"Nanoteknoloji yavaş yavaş günlük hayatımıza girmeye başladı. Bu yeni teknoloji ile üretilen nano-parçacıklar günlük olarak kullandığımız kozmetiklerden, boyalara, vitaminlere, ev aletlerine kadar pek çok üründe kullanılır oldu. Bu yaygın kullanım ile birlikte, bu nano-parçacıkların insan sağlığına, canlılara zarar verip vermediği tartışılmaya başlandı. Nano-parçacıklar adı üzerinde nanometre boyutunda olan malzemelerdir. 1 nanometre 1/1milyar metredir. Bu küçük parçacıklar farklı farklı özelliklere (Daha üstün bazı özelliklere) sahip olabilmeleri nedeniyle normal malzemelere oranla son yıllarda daha fazla tercih edilmektedir. UCLA(Kaliforniya Üniversitesi)’de patoloji, radyasyon onkolojisi ve çevre sağlık bilimleri Profesörü Robert Schiestl ve ekibi tarafından yapılan bir araştırma TiO2 (titanium dioksit) nanoparçacıklarının DNA’da hem tek hem de çift iplikte kırılmaya yol açtığını, kromozomlara hasar verdiğini ve enflamasyona sebep olduğunu ortaya çıkardı. DNA ve kromozomlardaki hasarın kanser riskini arttırdığı biliniyor. Ekip araştırmalarını bir model organizma olan farede gerçekleştirdi. Çalışma Cancer Research isimli dergide kasım ayında yayınlandı. Çalışmada farelerin içme sularına nanoparçacıklar verildi ve bunların deneyin beşinci gününde genetic hasar belirtileri gösterdikleri anlaşıldı. Bu beş günlük deney insana uyarlandığında 1.6 senelik bir zamana denk düşmektedir. Yani bir insan 1.6 sene bu nanoparçacıklara maruz kalırsa benzer belirtiler gösterecektir.

Titanyum dioksit nanoparçacıkları bir kez sisteme(vücuda) girdiğinde, vücut bunları dışarı atamadığı için farklı organlarda birikmeye başlar. Boyutları çok küçük olduğu için de hücreden hücreye, organdan organa geçebilir ve hücre içinde gerçekleşen mekanizmaları etkileyebilir.

Daha önceleri Titanyum dioksit nanoparçacıklarının kimyasal bir tepkime başlatmadıkları için toksik olmadığı kabul ediliyordu. Prof. Schiestl’e göre bunların organizma içindeki yüzey etkileşimleri genetik hasara sebep olmaktadır. Bu küçük parçacıklar vücut içinde serbestçe dolaşarak oksidatif stress açığa çıkararak hücre ölümüne neden olmaktadır. Hücre içinde serbest radikallerin (Her tarafa saldıran saldırgan kimyasallar diyebiliriz bunlara) sebep olduğu oksidatif stres kansere yol açan önemli mekanizmalardan biridir."
Günseli Bayram-Saglikliyasa.com

E133: Parlak Mavi FCF

Kaynağı : Sentetik mavi boya.
Fonksiyon ve Özellikleri : Mavi gıda renklendiricisi. Suda çok çözünür.
Ürünler : Dondurma ve bazı diğer gıda ürünleri, fakat çoğunlukla kozmetik ürünler.
Kabul edilebilir günlük alım miktarı : Vücüt ağırlığı üzerinden 12.5 mg/kg.
Yan etkileri : Kullanılan konsantrasyonlarda nadiren yan etki meydana gelir. Bazı alerjik reaksiyonlar rapor edilmiştir.
 
E129: Alura Kırmızısı
Gıda Kırmızı 17, CI 16035
Kaynağı : Sentetik azo boyası.
Fonksiyon ve Özellikleri : Kırmızı gıda renklendiricisi. Suda çok çözünür.
Ürünler : Şekerleme ve et ürünlerinde kullanımı sınırlıdır.
Kabul edilebilir günlük alım miktarı : Vücut ağırlığı üzerinden 7 mg/kg.
Yan etkileri : Azo boyası olduğundan beri, insanlarda salisilatlar intolerans oluşturmaktadır. Buna ek olarak, histamini serbest bırakır ve astım belirtilerini yoğunlaştırır. Benzoatlarla kombinasyonlar halinde, çoçuklarda hiperaktiviteye dahi yol açabilir. Karışımlardaki bileşiklerin bazıları mutajenik olabilir; bu nedenle kullanımı birkaç ürünle sınırlıdır. Parçalanma ürünlerinden biri yüksek konsantrasyonlarda bulunduğu zaman hayvanlarda mesane kanserine sebep olur.
Kullanımındaki sınırlamalar : Yoktur; E129 bütün din grupları, yalnızca et yemeyen vejeteryanlar ve etin yanı sıra süt ve süt ürünleri de yemeyen vejetaryanlar tarafından tüketilebilir.

E110: Sunset yellow FCF
Gıda sarı 3, CI 15985
Kaynağı : Sentetik azo boyası.
Fonksiyon ve Özellikleri : Sarı gıda renklendiricisi. Suda çok çözünür.
Ürünler : Birçok ürün.
Kabul edilebilir günlük alım miktarı:
Vücut ağırlığı üzerinden 2.5 mg/kg.
Yan etkileri : Azo boyası olduğundan beri, insanlarda salisilatlar intolerans oluşturmaktadır. Buna ek olarak, histamini serbest bırakır ve astım belirtilerini yoğunlaştırır. Benzoatlarla kombinasyonlar halinde, çoçuklarda hiperaktiviteye dahi yol açabilir.
Kullanımındaki sınırlamalar : Yoktur; E110 bütün din grupları, yalnızca et yemeyen vejeteryanlar ve etin yanı sıra süt ve süt ürünleri de yemeyen vejetaryanlar tarafından tüketilebilir.

E102: Tartrazin
CI 19140 Gıda sarı 4, Asit sarı 23.
Kaynağı : Sentetik azo boyası.
Fonksiyon ve Özellikleri : Sarı gıda renklendiricisi. Suda çok çözünür.
Ürünler : Birçok farklı ürün.
Kabul edilebilir günlük alım miktarı : Vücut ağırlığı üzerinden 7.5 mg/kg.
Yan etkileri : Tartrazine bir azo boyasıdır. Salisilatlara (aspirin, dut, meyveler) intoleransı olan insanlar hariç saf tartrazinin bilinen yan etkisi yoktur; bu sorundan dolayı, tartrazin intolerans semptonlarına dahi neden olur. Benzoatlarla kombinasyonları (E210-215) sonucunda tartrazin, çocuklarda ADHD sendromu (hiperaktivite) vakalarının büyük bir yüzdesini oluşturur. Tartrazinin tüketimini takiben astım benzeri belirtiler gözlenmiştir, histamini serbest bırakan ajan olarak bilinir.
 
ANTİOKSİDAN (BHT E321)
Kaynağı: Sentetik antioksidan.
Fonksiyon ve Özellikleri:
Hayvansal yağda ve y ağlı ürünlerde acılaşmadan koruyan antioksidan.
Ürünler: Hayvansal yağ içeren ürünlerde.
Kabul edilebilir günlük alım miktarı: V ücut ağırlığı üzerinden 3 mg/kg.
Yan etkileri: BHT, yüksek konsantrasyonlarında karaciğere zarar verebilir; ayrıca (yalancı-)alerjenik belirtiler kaydedilmiştir. Bazı kişilerde, sipesifik bir karaciğer enziminin kalıtsal izomeriyle birlikte migrene neden olabiliyor. Yan etkiye neden olur, Avrupada kullanımı sınırlanmıştır; böylece gelecek birkaç yıl içerisinde BHT içeren ürünler azalacaktır.
"Diğer isimleri : Butillendirilmis hidroksi toluen (BHT)
E321 Katkısının Kullanım Amacı : Sentetik antioksidan
E321 Katkısının Yan Etkileri : Sağlığa zararlıdır.
E321 Katkısının Dinen Durumu : Katkının kaynağı helal olmayan hayvan olabilir veya işlenmesinde alkol gibi helal olmayan şeyler kullanılmış olabilir.

 (http://www.helalyeriz.com/Katkilar.jsp?c=E321)"

 
BALMUMU(E901)
Diğer isimleri                         :   Bal mumu,Balmumu
Katkısının Kullanım Amacı   : Kaplama, sırlama ajanı (Sakız kaplaması ve bal lezzetinin parçası. )
Katkısının Yan Etkileri          : Sağlığa zararlıdır.
Katkısının Dinen Durumu     :Katkının kaynağı helal olmayan hayvan olabilir veya işlenmesinde alkol gibi helal olmayan şeyler kullanılmış olabilir.
Kullanım Alanları                   :Birçok farklı gıda ve farmasötik ürünlerde.
 
 
KANDİLLAMUMU(E902)
Diğer isimleri                        : Kandilla Mumu
Katkısının Kullanım Amacı : Kaplama, sırlama ajanı (Sakızda kullanılan kaplama)
Katkısının Yan Etkileri         : Belirtilmemiş
Katkısının Dinen Durumu    :Katkının tüketilmesinde dinen herhangi bir sakınca yoktur.
Kullanım Alanları                  :Sakız şekerleme
 
KANAUBA (E903)
Diğer isimleri                       : Kanauba Mumu, Kanauba Palmiyesinden
Katkısının Kullanım Amacı : Kaplama, sırlama ajanı (sakızda kullanılan kaplama)
Katkısının Yan Etkileri        : Sağlığa zararlıdır. Gıdalarda kullanımında bilinen yan etkisi yoktur. Kanauba mumu, kozmetikte çok kullanılır ve dermal egzamaya neden olabilir. Bu tür egzama gelişmiş kişiler gıdalarda kanauba mumu kullanılmasına duyarlı olabilirler.
Katkısının Dinen Durumu   :Katkının tüketilmesinde dinen herhangi bir sakınca yoktur. (sağlığa zararlı ama dinen sakınca yok düşündürücü?)
Kullanım Alanları                 :Sakız, şekerleme, kahve, fırın ürünleri.

1 Ağustos 2013 Perşembe

HAYIRLI CUMALAR

HAYIRLI CUMALAR

29 Temmuz 2013 Pazartesi


Soya Lesitini E322
Ülkemizde ve batıda yeni yeni keşfedilen bir ürün soya. Uzakdoğu ülkelerinde binlerce yıldır vazgeçilmez bir yerde bulunan soya ve soya ürünleri son günlerde, GDO tartışmalarıyla birlikte yeniden gündeme geldi. Vücut içinde lesitin; ana organlar ile arterleri yağ bloklarının oluşmasına karşı korumakta, hücre membranlarını onarmakta, thiaminin karaciğer, A vitaminin ise bağırsaklar tarafından emilmesine ve karaciğerde yüksek alkol tüketiminden kaynaklanan zedelenmeleri giderilmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca bileşiminde beyin fonksiyonları üzerinde olumlu etkisi olan asetilkolin gibi bileşenler içermektedir. Hem gıda hem de tıbbi manada yararlanılan soya ürünleri ciddi bir protein kaynağı.Aynı zamanda aminoasitler bakımından da oldukça zengin olan soyanın, "niteliği" değiştirildiğinde yani Genetiği Değiştirilmiş Organizma haline geldiğinde sağlık açısından risk oluşturabileceği iddia ediliyor. Soya, bugün Batılılar tarafından bakliyattan ziyade yem ve yağ bitkisi olarak tanımlanıyor ve özellikle genetiği değiştirilmiş versiyonu ile ABD, Arjantin ve Brezilya'da muazzam miktarlarda üretiliyor. Türkiye'nin bir yıllık soya üretimi 60-70 bin ton civarında ve her yıl 1 buçuk milyon ton soya ithal ediyoruz.Ticaret Odası raporları bu ithal edilen soyanın yağ ve hayvan yemi amaçlı kullanılıyor Türkiye’nin ithal ettiği soya küspesinin %90'lık bölümünün ABD, Arjantin ve Brezilya menşeli. Yani satın aldığınız her çiflik balığının, kümes hayvanının, sığırın eti ile süt ve süt ürünlerinin arkasında ABD, Arjantin ya da Brezilya'dan alınmış soya olabilir, bu soya da pekala GDO'lu olabilir. İneğin yeminin nereden geldiği süt kutusunda yazmadığına ya da kızınıza çorba yapmak için aldığınız tavuğun neyle beslendiğini markette kimse size anlatamayacağına göre, tüketici olarak tümüyle endişe edeceksiniz ve haklısınız. Endişe etmelisiniz de. Bebek mamalarından krem peynire, gofretten ekmeğe, sakızdan margarine pek çok ürünün içeriğindeE 322 katkı maddesi, yani soya lesitini bulunuyor. GDO nedir, zararları nelerdir öğrenmek için GDO'lu ürünler makalemizi mutlaka okuyun. GDO'ya HAYIR!. Hemen tıkla www.yemezler.org sende destek ol. Ülkemizi ve sağlığımızı koru.
Soya Lesitini E322 kullanıldığı alanlar
• Margarinde; Eemülgatör ve sıçramayı önleyici olarak görev yapmaktadır.
• Çikolota, karamel ve kaplamalarda; Viskozite, kristalizasyon ve yapışmayı kontrol etmektedir.
• Unlu mamüllerde; Kristalizasyon kontrolü yapmakta, ayrıca nemlendirici, dispers edici ve serbestleştirme ajanı gibi özellikler sergilemektedir.
• Peynir ürünlerinde; Emülgatör ve serbestleştirme özelliği göstermektedir.
• Et ürünleri ve işlenmiş kümes hayvanı ürünlerinde; Esmerleştirici, fosfat dispers edici ajan görevi görmektedir.
• Sakızda; Yumuşatma, işleme ekipmanlarına ve kaplara yapışmayı önleyici olarak fayda göstermektedir.
• Kakao tozu, kahve kreması gibi instant ürünlerde; nemlendirme, dispers edici ve emülgatör özelliği sergilemektedir.
• Gıda dışında; Kozmetik, eczacılık, kaplama, plastik kauçuk, cam ve seramik işleme, petrol, tekstil ve deri endüstrileri olmak üzere sayısız sanayi dalında formulasyonlara hazırlanmaktadır.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

RESİMLİ YAZILAR

Image Hosted by ImageShack.us

4 Temmuz 2013 Perşembe

HAYIRLI CUMALAR

Hayırlı Cumalar Uzun zaman sonra yeniden yazmaya başladım. İnşaallah devamı gelir. Hoş ve Mutlu Kalasınız...

PaidVerts
my space statistics