27 Ekim 2010 Çarşamba

HAYATA DAİR


HAYAT
seni kaç kişinin aradığı
kimin öptüğü
hangi sporu yaptığın
DEĞİLDİR

HAYAT
ayakkabıların, saçın
derinin rengi
notlar, paralar, giysiler
nerede yaşadığın
hangi okula gittiğin
DEĞİLDİR

HAYAT
kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir
kendin için neler hissettiğindir
güven, mutluluk, şefkattir
insanlara iyilik yapmak
ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır
HAYAT
Charles Eguone

Hayat hakkında da aşk kadar çok şey söylenmiş. Yukarıdaki şiir bence hayatın kendisini anlatıyor...

26 Ekim 2010 Salı

MASAÜSTÜ RESİMLERİ

Merhabalar,
Wallpaper diğer adıyla Masaüstü Resimleri...
Bilgisayar ekranlarımızı süsleyen, duygusal durumumuzu yada hayallerimizi yansıtan resimler. İşte benimde beğendiğim bir kaç resim daha... Mümkün olduğu kadar canlı ve umut dolu, neşeli olmalarına dikkat ediyorum. Masaüstü ekranlarımızın bizi hüzne boğmasını istemem doğrudur. Gerçi ben pek masaüstü resimlerini değiştirmem ama sık değiştiren arkadaşlar beğendiklerini bilgisayarlarına kaydedebilirler. Bunun için üzerlerine tıklayıp açılan sayfadaki resme sağ tıklayıp resmi kaydet seçeneğine tıklamaları yeterli olacaktır.
Umarım beğendikleriniz çıkar...










21 Ekim 2010 Perşembe

CEVAP



Güneşi doğarken seyretmişsinizdir. Sabahın alacakaranlığının nokta nokta canla-nışını... Ufkun kan kırmızından açık maviye doğru renklenişini... Gökyüzü gözbebe-ğinize düşer, ufuk gözlerinize çizilir her sabah. Gün ışıkları her sabah taşı, toprağı, ağaçları, dağları, çiçekleri ile bütün kainatı gözbebeğimize taşır; göz kapaklarımızın gerisinde yani bir dünya doğar.Kısacası her sabah,gün ışıklarıyla küçük bir kainat uyanır içimizde, biz uyanırız. İçimizdeki küçük kainatı beraber aydınlatmaya ve çiçeklerle donatmaya ne dersiniz...
Kainat bir okyanussa eğer, insan sahili. Her an coşan bu okyanusdaki herşey, birer dalga halinde gelip bu sahile koşar durur. Neden? Sahi neden herşey bize doğru koşuyor? Şu yıldızın parıltısı neden gözbebeklerimizde? Onca tatlar, damaklarımıza kadar niye varıyor? İster soralım İster sormayalım, bunların hepsini yaşıyoruz. Her biri, hayatımızın bir parçası. O halde neden yaşıyoruz, neden kainatla beraber yaşıyoruz? Belki " Çok zor bir soru " diyeceksiniz. Belkide " Cevabı yok " ." Cevabı yok " diyenlerin hiçbiri bulamadı cevabı, çünkü aramadılar.
Alıntı.
Aramayanlar bulamazlar elbette. Arayanlarda eninde sonunda bulacaklardır cevaplarını. Bence arayanlardan ve cevaplarını bulanlardan olmalıyız.
Ya sizce...

19 Ekim 2010 Salı

AMCA...


Güzel bir sabah ve güneşli bir gün. Neşeli bir halde uyanmışım, kahvaltımı yapmışım. En güzel biçimde uğurlanmış ve bu enerji ve coşkuyla iş yerime gelip başlamışım işime. Arkadaşlarla neşeli sohbetler ediyoruz. Tüm bu güzellikle içerisinde farklı bir güzellik daha çıkıyor karşımıza.
Bir yaşlı amca kapıdan görünüyor ve masam kapıya yakın olduğundan bana yöneliyor. Beni buradan çağırmışınız bana söylediler. "4 gün sonra gideceksin gitmezsen sorun olur dediler." diyor. Bende ismini soruyorum. Ne istediğini soruyorum. Ama amca aynı kararlılıkla "beni buradan çağırmışlar, 4 gün sonra gitmezsen sorun olur dediler. Ben fakirim, cahilim, bilmiyorum. İsmimi söylüyorum. Fakirim ben bilmiyorum." diyor. Yaşlı ve cılız bir sesle. Ben yine kendisine sakinlikle diyorum ki"-amca burada seni isimle bulmamız mümkün değil. Sana gönderilen belge nereden geldi ise bilmiyorum o belgeyi getir ona göre seni yönlendirelim."
Amca aynı şekilde sanki ben biraz önce bir konuşma yapmamışcasına "- ben fakirim, cahilim, şimdi kağıdı almaya köye nasıl gideyim. param yok. cahilim. İsmimi veriyorum ya bulun işte bakın bilgisayara" ben artık kızmaya başlıyorum. Arkadaşlar içten içe gülüyorlar. Karşımdaki arkadaş yanındakine dümeni almasını söylüyor ama yok ihale bana kaldı gene. Ben aynı sabitede amcaya "-amca verdiğin bilgilerle sana yardımcı olamayız. Sana gelen belgeyi bize getir sana yardımcı olalım. Senin isminde bizde kayıtlı bir kişi yok. Bizimle alakan yok." diyorum. İşime devam edip dosyanın birine bakmaya başlıyorum. Amcaya bakmıyorum, ilgilenmiyorum. Amca bekledi bir süre. Baktı olmuyor, oradaki arkadaşımız dedi ki: "-amca arkadaş senin işine bakmıyor. Sen sana gelen kağıdı getir bize" amca "-benim işe bakmıyor mu, ben fakirim, cahilim diyor." ben yine devreye girme gereği hissediyorum ve amcaya hitaben "-Amca sana gelen belgenin köyde kalması ile fakirliğin, cahilliğin ne alakası var. Belgesiz sana nasıl yardım edelim. Ya getir belgeyi yada yardım edemeyeceğimizi anla" diyorum. Amca yavaş adımlarla çıkıyor. Koridorda rastladığı arkadaşımıza soruyor. Oda "-sana hangi belge gelmişse onu getir." diyor. Böylece yaşlı amca çıkıp gidiyor. Ortamdaki gerginlikle karışık gülümsemeler yerini neşeye bırakıyor. Enerjiyle dopdolu başlayan bir gün bunun gibi ilginç ve yerine göre insanı gerici özelliği ile akreple yelkovan arasına sıkışıp gidiyor. Aynı zamanda sizinle paylaşabileceğim renkli bir anı olarak kalıyor hafızamda...
Not: Resim netten alıntıdır :) benim amcayla alakası yoktur.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Türkiye Uğurböceği Projesi

10/10/2010 tarihinde daha önce başvuru yapmış olduğum TUP'un eğitimine katıldım ve zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlayamadım. Eğitim güzel ve faydalı idi, projenin kurucularından Ahmet Şerif İzgören'de kısa bir konuşma yaptı ben burada onu paylaşmak istiyorum. İlerleyen zamanlarda proje dahilinde yaptıklarımı ve yapılan etkinlikleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Bir yola çıktık bakalım... :)
Haydi hayırlı yolculuklar...



Konuşmanın Facebooktaki videosu

Sitenin Adresi

6 Ekim 2010 Çarşamba

FARUK K - GÖNLÜMSÜN

Faruk k - Gönlümsün

Güzel ve şu sıralar beğendiğim bir parçaya böyle bir çalışma yaptım. Beğenilmesi umuduyla...
Ben yaparken beğendim ancak daha iyiye en mükemmele doğru gitmek için yorumlar gerekli...

2 Ekim 2010 Cumartesi

MUTLULUK

MUTLULUK NEDİR,

Mutluluk; cana can katanımla bir yaz denizinin karşısında, bir ağaç gölgesindedir.
Tedirgin edilmeden uyuyan bir toprak parça-sındadır.
Bir bahar sabahında çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdendir.
Sıcak bir günün bitimine doğru birden bire esiveren serin bir yeldedir.
Güvenli bir düşüncenin aydınlığında, sıcacık bir omuzda, bir sesin titreşimindedir.
İstekle ısırılan bir peynir diliminde, içi yanarak içilen bir fincan kahvededir.
Bakkaldan alınan bir paketi taşırken dergilerden yapılmış kesekağıdında göz ucuyla okunuveren güzel bir sözdedir.
Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır.
Özlenen can tadının meyve çiçeği tadına dönüşümdedir, renk renk duyguların oluşumunda bilinmeyen renklerin biçimlenmesindedir, yüreğin dudaklarındadır.
Bir annenin okşayışında, bir babanın bakışında, bir "can”ın dokunuşunda, bir çocuğun gülüşündedir.
Alıntı

Peki sizce nerdedir mutluluk? Nasıl elde edilir?

PaidVerts
my space statistics