20 Nisan 2012 Cuma

BİR MUAYENEDE YAŞANANLAR

İyi veyahutta kötü, güzel yada çirkin, sağlıklı veya sağlıksız, belki düzenli belki düzensiz bir şekilde hayat devam edip gidiyor. Akıyor adeta parmaklarımızın arasından. Nedense engel olamıyoruz. Bir tepsi tutamıyoruz parmaklarımızdan akıp giden zamanı ve hayatı tutmak için.
Öyle yada böyle geçiyor.
Bizlere hayatın tortusu kalıyor. Buna kimisi tecrübe diyor, kimisi yediğimiz kazıkların toplamı, kimiside boşa geçen zaman.
Zamanı boşa geçirmekte, değerlendirmekte büyük noktada bize bağlı. Herkes hayata sıfırdan başlıyor. Onun ailesi, çevresi, okulu, arkadaşları, çalıştığı iş, görüştüğü dostları nasıl bir yaşam süreceğinin ipuçlarını taşıyor.
Geçen hafta Pazar günü annem rahatsızlandı ve acile götürdük. Doktor bir dizi testten sonra kroner yoğun bakımda yatmasına karar verdi. Bi şaşkınlık, bi endişe... İnsanın o an aklından kırk yıl düşünse geçmeyeceği şeyler geçiyor. Hani derler ya film şeridi gibi aynen öyle... İsteriksiz böyle son sürat geçiyor, beyin değerlendiriyor, düşünüyorsun. Ama bir çözüm yok. Doktorların söyleyeceği dudaklarının arasından çıkacak kelimelere bağlı. Tabir caizse ciğer bekleyen kedi gibi bakıyorsun doktora. Bari çürük ciğer atmasa bari diye. Bizim doktor bize çürük ciğer atmış olsada ne yapacağımızı söyledi ve gideceğimiz hastaneden randevu aldı. Sağolsun gittik güç bela, hastaneye çok iyi karşıladılar. Anjio oldu ve sonuç. Hiç bişi yok. NE kalpte nede kapakçıkta ve biz derin bir oh çektik.
Ama o oh anına kadar neler geçiyor insanın aklında. Neler düşünmüyor. Geçmiş, gelecek, söylenilen sözler, kırılan kalpler, kızmalar, gülmeler, şakalaşmalar...
Hayat kısa vesselam, sevdiklerimizin değerini bilelim, çünkü ne zaman yolculuk bilemiyoruz...
Uçağın kalkış saatini bilebiliriz belki, trenin, otobüsün. Ama ölüm ne zaman bilmiyoruz. O nedenle gelin sevdiklerimizi üzmeyelim ve hep onlara hakettikleri gibi sevgiyle yaklaşalım...
Sevgiyle kalın... Yazarken yarım kalmış bir yazı :)

0 yorum:

Yorum Gönder

PaidVerts
my space statistics